19 Temmuz 2013 Cuma

KERKÜK SORUNU

KERKÜK BAYRAĞI

















"Kerkük demekle Irak Türklerini anlatmak istiyorum.Aslına bakılırsa Kerkük davası, Kıbrıs davasından öncedir.Birinci Cihan Savaşının sonunda,Osmanlı İmparatorluğun içinde Türkler için teknik bir sınır çizilirken o zaman ki Musul vilayeti bu sınırın içinde sayılmış,fakat Lozan barışında ve ondan sonraki Musul anlaşmasında İngilizlerin sonuna kadar direnişleri yüzünden Irak Türkleri yabancı hakimiyeti altında bırakılmıştı.Son gücünü harcayarak doğuda Ermenileri yenen, batıda Yunan ordusunun yarısını yok edip yarısını Yunanistan’a kaçıran, fakat buna rağmen Yunanistan’dan Adalarla Batı Trakya’yı alamadığı gibi tazminat da koparamayan yorgun ve bitkin Türkiye için Musul yüzünden İngiltere ile çarpışmaya imkan yoktu. Ancak, Irak Türklerinin milli varlıklarını korumaları için İngiltere’den ve ona halef olan Irak devletinden sağlam teminat almak mümkündü. Bu yapılmadı veya yapılmadı.

    Irak bağımsız bir devlet olduktan sonra Irak Türklerinin iptidai ve düşman bir idare altında oldukları düşünülerek o yünde bir siyaset izlenmemesi Cumhuriyet hariciyesinin milli bir dış siyaset gündeme vasfının normal sonucudur.


 "Balkan vatandaşı olmayı  vatandaşı olmaya tercih ederim"
diyen Tevfik Rüştü Aras ve "bizim için Kıbrıs davası diye bir dava yoktur" diyen Fuat Köprülü gibi şaheser bakanlar gayrı millilik hastalığının arazlarıydı.

   Bugün durum değişmiştir. Son Dışişleri Bakanlarından Fatih Rüştü Zorlu ile Feridun Cemal Erkin’in şahıslarında, bu ikisinin eksiklikleri ne olursa olsun, milli bir dış siyasetin kuvveti gibi gözüküyor. Demek ki milli şuur dış Türklere yöneltilmiştir. Zaten yaşamak isteyen , güçlü , siyasi sınır dışındaki ırktaşlarını unutmayan, unutamayan millettir. Geçmişi unutmak, soydaşını ve kardeşini hatırlamamak, bilmemek hayvanlara mahsus bir özelliktir. 



 Bugün Kerkük Türkleri dediğimiz 1.000.000 Irak Türkünün mukadderatı ile ilgilenmek milli görevimizdir. Çünkü altı yıl önce, 14 Temmuz bu Türklere karşı girişilen kırgın hareketi, Irak Türklerinin asla emniyet altında bulunmadıklarını gösteren korkunç bir delildir. Bir yandan İsrail’e yenilmesinin suçunu Türkiye’ye yüklemeye çalışarak Türk düşmanlığını milli bir siyaset haline getiren Arap devletlerinden biri olan Irak, öte yandan Moskova’da yetiştirilmiş önderleriyle komünist düşüncelerini benimseyen ve bağımsız devlet hayali ardından koşan iptidai kürtler bu 1.000.000 Irak Türkünü yok etmek için fırsat bekliyor. Bu Türklerin, Irak'ın petrol bölgelerinde yaşamaları da hem önemlerini, hem de kendilerini tehdit eden tehlikeyi arttırmaktadır. 


Milletlerde bir düşünce olgunlaştığı zaman o düşüncenin “davranış” haline gelmesi için küçücük bir sebep yetişir. Böyle zamanlarda düşüncenin bayrağını açan kimse “Türk tarihinin kişileri” arasına girer, Türkiye’nin pasif bir dış siyaset güttüğü yıllarda, meslektaşları arasında oldukça geri saflarda bulunan bir gazeteci, merhum Sedat Simavi, Kıbrıs davasını milli bir dava diye öne sürmekle tarihte şerefli bir satır olmuş ve onun ileri attığı düşünce artık milli bir siyaset, bir ülkü haline gelmiştir.

Kıbrıs davasında hemen her devlet, dost ve müttefik sandıklarımız bile aleyhimizde olmasına rağmen işte 100.000 Türk, 400.000 Rum’la boğuşuyor. Bu oransız vuruşmada yenilmeyişinin sebebi ana yurdun kendisini desteklediğini bilmesidir. Hele bu destek, kritik anda Erenköyünde yapılan hava saldırısı gibi olunca Kıbrıs Türkü’nün savaşı daha yıllarca sürer. Türk birlikleri Kıbrıs’a çıkıncaya veya Selanik’e girinceye kadar…

Kerkük Türkü’nün de desteğe ihtiyacı var. Üstelik Kerkük Türkü daha da talihsizdir. Nasıl talihsiz olmasın ki Barzani adında bir kürt eşkıyası devlet kurmaya kalkıyor. Kurtuluş Savaşındaki bir türkü, Yunan gibi aşağılık bir düşmanın Türkiye topraklarına ordu sokmasını:

Ankara’nın taşına bak,

Gözlerinin yaşına bak.

Biz Yunan’a esir olduk,

Şu feleğin işine bak.


mısralarıyla anlatılıyor ve talihin böyle hain bir tecellisine karşı Türk milletinin öfkeli şaşkınlığını belirtmiş oluyordu. Bu acı hatıra yetişmiyormuş gibi, şimdi bir de kürt devlet kurulacak da 1.000.000 Türk’e azınlık hakkı mı verecek?

Bu küstahça iddialar karşısında Türkiye’nin kültür ve fikir hayatında söz sahibi olan, söz sahibi olduğu iddia eden bunca kalem sahibi arasında, Sedat Simavi gibi biri çıkıp da Kerkük Türkleri’ni milli bir dava haline getiremez mi?

Yaşamak ve güçlenmek isteyen insan da, millet de iştahlı olur. Bu gerçek ortada iken tarihi hakların dile getirilmesini emperyalizm diye şamataya alan alıklara söz hakkı verilmemelidir. Unutulmamalıdır ki bir milletin meseleleri yalnız iktisadi değildir. İktisadi problemler birer vasıtadan ibarettir.

Kafalara ve gönüllere kazılması gereken başka bir gerçek de şudur: Türkiye 67 ilden ibaret değildir."


KAYNAK : HÜSEYİN NİHAL ATSIZ

peki kerkük şu anda ne durumda...





KERKÜK ŞEHRİNİN TARİHÇESİ

Kerkük’te ilk yerleşim izlerine M.Ö.2000 yıllarının ortalarında rastlanılmaktadır. Bugünkü Kerkük şehrinin Arafa olarak bilinen bölgesinde yapılan kazılarda M.Ö. 2600 yıllarına ait çeşitli silahlar, bakır eşyalar ve toprak kaplar bulunmuştur.
Kerkük’ün en eski yerleşim mekanı Kerkük Kalesinin içidir. Kale, bu eski şehrin adeta çekirdeğini oluşturmuştur. Kalenin yapılışı M.Ö. 3000 yıllarının ortalarına kadar uzanır. Hz.Ömer zamanında İslam ordularının meşhur Kaadisiyye Meydan muharebesinde Sasanileri M.S.636 yılında yenmesinden sonra, Kerkük bir Müslüman şehri olmaya başlar. Şehir, 750 yılında Abbasi Devletinin kurulması ile İslam devletinin sınırlarına dahil olur.

1055 yılında Tuğrul Bey, komutasında çoğu Oğuz boylarına mensup ordusu ile Irak’a girer. Büveyhi’lerin egemenliğine son vererek hükümdarları Melik Rahim’i tutuklar. Halifeliği Abbasilere bırakır ancak askeri hakimiyet Tuğrul Beyin uhdesinde kalır.
Sultan Mahmut Tapar komutasında Kerkük 63 yıl Büyük Selçukluların hakimiyetinde kalır. 1118 yılında Irak Selçuklularının hakimiyetinde 12 yıl kalır.

1130 yılında Arslantaş oğlu Kıpçak, Kerkük’ün de içinde bulunduğu Şehrizor bölgesinde üstünlük sağlar ve tek egemen güç haline gelir. Uzun yıllar bu bölge Vilayet’ül Kıpçakiyye olarak anılır. Arslantaş, Türkmenler tarafından çok sevildiği için, kısa sürede Kerkük’te varlıklarını güçlendirirler ve sayıları iyiden iyiye artar.

1139 yılında Musul Atabeyi İmadeddin Zengi, Kerkük dahil bütün bölgeyi ele geçirir.Timur’un Irak seferi sırasında 1393 tarihinda Kerkük Kalesine uğradığı görülmektedir. Timur kalenin sorumluluğunu kendi adamlarından Emir Ali’ye verir. Kale 18 yıl gibi kısa bir süre sonra bu sefer Karakoyunluların eline geçer. Tarihte, Baranlılar olarak da bilinen Karakoyunluların kurucusu Bayarm Hoca’dır; o da bir Oğuz Türkü’dür. Yani Türkmendir.

1470 yılında Kerkük Şehrine Akkoyunlular hakim olurlar. 1508 yılında Akkoyunlu Devleti, Safavi devletinin kurucusu Şah İsmail tarafından kaldırılıncaya kadar Kerkük, Akkoyunluların hakimiyetinde kalmıştır. Daha sonra Safavi devletinin egemenliğine giren Kerkük, Yavuz Sultan Selim komutasında Çaldıran Savaşı galibi Osmanlı Devletinin nüfuz alanına girmiştir.

Kanuni Sultan Süleyman’ın Bağdat ve daha sonra Kerkük ziyaretinde Bayat boyuna mensup ünlü Kerküklü Türk şairi Fuzuli, Bağdat Kasidesini padişaha sunar. Bu dönemde Kerkük Kalesine yeniçeriler yerleştirilir. İlk iş olarak kale tahrir ettirilerek kaleye ocaklılar, tımarlılar ve zeametler yerleştirilir.

1549 yılında Kerkük Beylik ve 1578 yılında da Beylerbeyi olur. Bu yıllarda Kerkük, Osmanlı kayıtlarında ‘ GÖKYURT ’ olarak geçmeye başlar. Osmanlının bu ismi Kerkük şehrine verme düşüncesi, şehrin o tarihlerde halis bir Türk şehri olduğunun kanıtıdır.

Kerkük 172 yıl Osmanlının idaresinde kalmıştır. Şehirde, günümüze kadar gelen bir çok Osmanlı eserleri bu dönemde yapılmıştır.

Kerkük’ün simgesi haline gelen Kerkük Kalesi, en eski tarihi eserleri de surları içerisinde saklamaktadır. Kerkük Kalesi 1997 yılında Saddam yönetimi tarafından yerle bir edilmiştir.
Yıktılar kalamızı
Sürdüler balamızı
Daha can boğazdayken
Çektiler salamızı
  1. Danyal Peygamber Camii, eskiden Yahudi tapınağı iken camiye çevrilmiştir.
  2. Ulu Camiininde eskiden Hıristiyan kilisesi olduğu bilinmektedir.
  3. Uryan Camii, 1729 yılında Osmanlı döneminde yapılmış olup kale surları içerisinde bulunmaktadır.
  4. Gök Kümbet, 1361 yılında Celayirliler döneminde yapılmıştır.
  5. Hasan Mekki Camisi, 1701 yılında Vali Firari Hasan Paşa tarafından yapılmıştır.
  6. Fuzuli Mescidi, Türk Şairi Fuzuli’nin babası Molla Süleyman bu mescidin imamlığını yapmıştır.
  7. Halk tarafında Kayseri olarak bilinen Kapalı Çarşı 1800’lü yıllarda Osmanlı tarafından yapılmış ve yaklaşık 300 dükkandan ibarettir.
  8. Mecidiye Sarayı, 1854 tarihinde Vali Ali Paşa tarafından yapılmıştır.
  9. Taşköprü, 1875 yılında Vali Muşir Nafiz Paşa tarafından 16 gözlü olarak yapılmıştır. Kerkük’ün iki yakasının birbirine bağlanması amacıyla yapılan köprü, siyasi nedenlerden dolayı Irak yönetimi tarafından yıkılmıştır.
Bülbülüm kafestedir
Gülmez gönlüm hastadır
Taşköprü yıkılalı
Hala gönlüm yastadır



KERKÜK(SINIRLAR ARASINDA BELGESELİ)




KERKÜK’ÜN KÜLTÜREL ZENGİNLİKLERİ

Bir coğrafyanın kimliğini ve tarihi seyir içerisindeki kültürel zenginliğini ortaya koyan en bariz unsurlardan birisi de o topraklarda yetişen ve yaşayan şair ve ediplerdir.Irak Türklerinin yetiştirdiği en eski şair, Seyid İmadüddin Nesimi’dir. 1370-1418 yılları arasında yaşayan bu şair, Fazlullah Hurufi’nin yanında yetişmiştir.

Ünü Nesime’den daha geniş coğrafyaya yayılan şair Mehmet Süleyman Fuzuli Kerkük’te doğmuştur. 1556 yılında ölen şairin, Kerkük kalesinde kendi adına bir ev ve camii bulunmaktadır. 
Ünü Anadolu’ya ulaşan Kerküklü şairlerden biriside Nevres-i Kadimdir.1731 yılında Tebrize giderek önce müderris sonra da kadı olmuştur..1762 yılında Bursa’da vefat etmiştir.

Bir başka Kerkük doğumlu şairde Mehmet Nevruzi dir. 1795 yılında Kerkük’de vefat etmiştir.Kerküklü şair Bedri ise 1743 -1821 yılları arasında Kerkük’te yaşamıştır.1807-1882 yılları arasında yaşayan Kerküklü şair Nur Ali Baba Kerkük’te doğup büyümesine rağmen hayatının önemli bir bölümünü Sivas’da geçirmiş ve orada vefat etmiştir. 
Hicri Dede, Kerkük Türkmen edebiyatının dönüm noktasıdır. 1880 yılında Kerkük de doğmuş 20. yüzyılın Kerkük’te yetişmiş en önemli şairidir.Hicri Dede 1952 yılında hakkın rahmetine kavuşmuştur.

Kerkük kültürü sadece şairlerin mevcudiyeti ile ölçülmez. Kerkük Türklerinin bir başka kültür zenginlikleri ise, Hoyratları ve Manileridir. Hoyratlar ve manilerde genellikle hüzün ve sitem hakimdir. Bu duyguların yansıması genel olarak esaretin başlıca nedenidir.


Kerkük’lüyem siz bilin
Keserem düşman dilin
Neft tökib yandırsalar
Terk etmem Türkman dilin
Kerkük’üm bir gül tekin
Yandık olduk kül tekin
Bağında yad eğlenir
Türkma işler kul tekin
Tekin











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder