30 Temmuz 2013 Salı

PKK



Öncelikle wikipedi de nasıl anlatılmış bir bakalım...

Kürdistan İşçi Partisi (Kürtçe: Partiya Karkerên Kurdistan) veya Kürtçe isminin kısaltmasıyla PKK, Türkiye'nin doğu ve güneydoğusuIrak'ın kuzeyiSuriye'nin kuzeydoğusu ve İran'ın kuzeybatısını kapsayan bölgede bir devlet kurmayı amaçlayan ve bu amaçla söz konusu toprakların Türkiye sınırları dahilinde kalan kısmına sahip olabilmek için güvenlik güçleri, köy korucuları ve sivillere karşı silahlı eylem yapan yasadışı silahlı terör örgütü. KADEK (Kürtçe: Kongreya Azadî û Demokrasiya KurdistanêTürkçeKürdistan Özgürlük ve Demokrasi Kongresi) ve Kongra-Gel (Halk Kongresi) isimlerini de kullanmıştır.PKK, 7. Parti Kongresi'nde bağımsız bir Kürdistan fikrinden vazgeçtiğini açıklamıştır.

PKK; Avrupa Birliği[22]ABD[23]Birleşmiş Milletler ve NATO[24] ve bölgedeki TürkiyeSuriyeIrakİran gibi birçok ülke ve uluslararası kuruluştarafından terör örgütü olarak kabul edilmiştir. Ayrıca; ABD'nin uyuşturucu kaçakçıları listesinde bulunan[25][26] etnik, ayrılıkçı, militanist bir örgüttür.

T.C. Emniyet Genel Müdürlüğünün yayınladığı "Türkiye'de hâlen faaliyetlerine devam eden başlıca terör örgütleri" listesinde "PKK/KONGRA-GEL (Kürdistan Halk Kongresi-KHK)" adıyla yer almıştır.[27]

1974 yılında Abdullah Öcalan tarafından kurulan PKK'nın ideolojisiMarksizm-Leninizm üzerine kuruludur. PKK'nın başlangıçtaki amacı; Kürdistandiye tanımlanan, Kürtlerin de yaşadığı, Türkiye'nin doğu ve güneydoğusu, Irak'ın kuzeyi, Suriye'nin kuzeydoğusu ve İran'ın kuzeybatısındaki bölgede, bağımsız sosyalist bir Kürt devleti kurmaktı.

Bazı politikacı ve yazarlara göre, PKK, terör eylemleri için bazı Marksist-Leninist örgütler ile işbirliği yapmıştır. Bununla birlikte PKK'nın bazı ülkelerden maddi, manevi ve politik destek gördüğü öne sürülmektedir. Eylemlerinin finansmanının büyük bir kısmı yurt dışından sağlanmaktadır.[28

Şimdide daha gerçekçi bir şeklide ele alalım 



Teröristbaşı A. Öcalan'ın ve PKK ,Sonu 1970'li yıllarda dünyada yükselen gençlik hareketlerinin Türkiye'ye yansıması nedeniyle ülkemizde birçok yasadışı terör örgütünü kurulmaya başlamıştır. KADEK terör örgütünün temeli de bu dönem içerisinde atılmıştır.

1974 yılında Ankara Yüksek Öğrenim Derneği (AYÖD) isimli gençlik organizasyonu içerisinde faaliyet gösteren Abdullah ÖCALAN,Kesire YILDIRIM (ÖCALAN), Haki KARAER, Cemil BAYIK, Kemal PİR isimli şahıslar Ankara'nın Tuzluçayır semtinde yaptıkları bir toplantıyla KADEK'nın ilk temelini atmışlardır.

Kürtlerin Türklerden farklı bir halk olduğu ve Türk devletince sömürüldüğü (siyasal,ekonomik ve kültürel ).

Sözde Kürdistan denilen bölgenin Kürt parçası olduğunu ve en büyük parçanın da Kuzey Kürdistan olarak nitelendirilen Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgesi olduğu, amaçlarının da bu parçaları birleştirerek bağımsız birleşik Sosyalist Kürdistan kurmak olduğu. Hedeflerine ulaşmak için Güneydoğu ve Doğu Anadolu'ya gidip yöre halkına propaganda yaparak düşüncelerine inandırıp sözde Ulusal mücadele başlatmak gerektiği sonuçlarına varmışlardır.

Örgüt ilk faaliyet alanı olarak Diyarbakır, Şanlıurfa ve Gaziantep illerini hedef seçmiştir.

Özellikle bu şehirlerde yoğun faaliyette bulunmalarının nedenleri Diyarbakır'ın geçmişte bir çok isyana merkez teşkil etmesi dolayısıyla isyancı bir geleneğe sahip olması, Şanlıurfa'da halen Feodal yapının kırılmaması, yoksul köylü halkı ile devlete yakın aşiret reislerinin arasında çelişkiler yaşanması, Gaziantep'i seçmelerinin nedeni de sanayinin gelişmesiyle yoksul İşçi sınıfının akın etmesi, örgütün bu gibi avantajları olan şehirlere yönelmesine neden oluştur. Gaziantep alanına gönderilen Haki KARER bir süre faaliyet yürüttükten sonra yine Kürt örgütlerden biri olan "sterka sor" (kızıl yıldız) tarafından öldürülmüştür. Bu olay grubu etkiler zira o güne kadar kadrolarından hiç kimse öldürülmemiştir. Grup bundan sonra daha sert ve daha dikkatli olmaya başlarmıştır; en önemlisi de bu olaydan sonra partileşme kararı alarak bunun çalışmalarına başlamasıdır. Örgüt gerekli parti tüzüğü ve programını bir kitapçık halinde çıkartarak partileşme çalışmalarını hızlandırmıştır.

AŞAGIDAKİ HARİTALARA BAKILDIĞINDA BÜYÜK ORTA DOĞU PROJESİYLE(BOP) NE KADAR BENZER HATTA TIPA TIP AYNI OLDUĞUDA GÖRÜLMEKTEDİR.



27 kasım 1978 'de Diyarbakır'ın Lice ilçesine bağlı Fis köyünde yapılan bir toplantıyla KADEK ( Kürdistan İşçi Partisi, Partiya Karkaren Kürdistan ) ilan edilmiştir. Bu aynı zamanda KADEK terör örgütünün 1.Kongre'si dir. KADEK terör örgütü, parti ilanını duyurmak için Hilvan ve Siverek'deki Aşiret ağalarıyla sürdürdüğü çatışmaları daha fazla yoğunlaştırarak dikkatleri üzerinde toplamayı amaçlamıştır. Bu çalışmalar sonucu siyasi yönden bazı kazanımlar elde etmişse de askeri yönden başarısızlığa uğramıştır. Çatışmalarda birçok militanını yanlış savaş taktikleri yüzünden kaybetmiştir. Bu durum terörist örgüt KADEK içerisinde rahatsızlıklar meydana getirmiştir. Toparlanmak amacıyla Mardin tarafına çekilen militanlar daha çok verdikleri kayıpları kapatmak amacıyla Propagandaya ağırlık vererek, yeni kadrolar oluşturma yoluna girmişlerdir.

Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerini de içine alacak şekilde Suriye, İran ve Irak toprakları üzerinde Kürdistan olarak adlandırdıkları bölgede Marksist-Leninist ilkeler doğrultusunda Bağımsız Birleşik Demokratik bir Kürdistan devleti kurmaktır.

Asıl amacı bu olmakla birlikte Türkiye'nin ezeli düşmanları olan dış devletlerin de desteğiyle ülkemizin gelişmesini engellemeye yönelik ekonomik anlamda amacı da bulunmaktadır.

Bu amacını gerçekleştirmek için silahlı mücadeleyi esas almıştır. Bu mücadele için de Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri başta olmak üzere silahsız ve masum bölge halkına karşı katliamlara giriştiği gibi, ekonomiyi zarara uğratmak, istismar noktası olarak gördükleri geri kalmışlığı kıracak yatırım ve hizmetleri engellemek için araç gereç, kuruluş ve tesislere sabotaj türü saldırılarda bulunmakta, turizm sektörünü baltalamak için de turistik tesis ve kuruluşlar ile turistlere saldırmakta, ülkeye turist gelmesini engellemek için yurtdışında propaganda faaliyetlerinde bulunmaktadır.





PKK’yı anlamak için önce PKK nın bir Kominist Parti olarak doğduğunu bilmemiz gerekir. Leninizm Teorisini esas alan bu örgüt ortadoğuda kan ve gözyaşı ile kurulmuş dev bir Kominist Devlet hedeflemektedir. Bu yolda ilerlerken Kürt halkını sömürme politikası benimsemiş ancak görünürde haklarını savunuyor gibi göstermiştir. Leninizmin ne olduğuna bir değinelim ve PKK nın tarihi sürecini konu alalım.

Leninizm, Marksizm üzerine kurulmuş politik ve ekonomik bir teoridir. Marksizm`in bir kolu ve aşaması olarak ele alınır, Bolşevik lider Vladimir Lenin tarafından geliştirildiği kabul edilir. Yaklaşıma göre Lenin, Marx’ın temel eserini üç temel noktada, yani felsefeekonomi ve siyasal alanlarda geliştirmiş, onu yeni koşullara uygun bir öğreti olarak ve temel ilkelerinden sapmaksızın yeniden üretmiştir.

Kısacası Leninizm, Marksizmin çağın gereklerine göre hem kuramsal hem politik hem de ekonomik alanda, temel ilkelere bağlı kalarak yeniden uyarlanması olarak anlaşılır.Leninizm’in marksist geleneğe en büyük katkısı demokratik merkeziyetçi örgüt yapısını savunmasıdır. Leninizm kavramı, yeni olgular ve yeni bilimsel gelişmeler doğrultusunda Marksizmin yeniden geliştirilmesi gereği üzerinden değerlendirilir ve Marksizmin devrimci ve bilimsel özüne uygun olarak geliştirilmesi olarak anlaşılır.

“Leninizm” terimi Lenin hayattayken çok kullanılan bir terim değildir, ancak sağlık sorunları nedeniyle ölümünden bir süre önce, Sovyet hükümetinde aktif rolünü sonlandırdıktan sonra sıklıkla kullanılmaya ve yaygınlaştırılmaya başlandı. Asıl olarak ise 3. Komünist Enternasyonal`de (Komintern) Grigory Zinoviev “Leninizm” terimini kullandı ve terim popüler hale geldi. Bu tarihten itibaren, Leninizm kavramı, Marksizm içinde, onun yeni bir aşaması olarak kabul edildi ve kuramsallaştırıldı.

Lenin’in ortaya attığı bu teoriyle birlikte dünyanın dört bir yanında kendilerini kan dökerek devrim yapmaya adamış yüzlerce “komünist parti” veya “işçi partisi“ ortaya çıktı.

İşte bunlardan biri de, gerçek ismiyle Partiya Karkeren Kurdistan (Komünist Kürt Partisi) olan PKK’dır. Kuruluş yıllarındaki bayrağında görülen orak çekiç sembolü de, örgütün ideolojisinin göstergelerinden biridir. Her ne kadar ilerleyen yıllarda bir taktik olarak bu komünist sembol bayraktan çıkarılmış olsa da, PKK her zaman komünist bir örgüt olmuştur ve komünist bir örgüt olarak kalacaktır. Nitekim Bölücü başı bebek katili Abdullah Öcalan, PKK’yı “Kürt proleter devrimci hareketi” olarak tanımlar.

Bölücü başı Abdullah Öcalan, PKK’nın Marksist Leninist ideolojiden asla taviz vermeyeceğini Sözleriyle açıkça ifade eder:
PKK, Marksizm-Leninizm geleneğine uygun bir gelişme yaşamıştır. Bundan sonrası açık ki etle tırnak gibi birbirinden ayrılmayan bu miras üzerine şekillenecektir.” (Kürdistan’da Halk Kahramanlığı, s.78)

Lenin 1900′de ne ise ben de 21. yüzyıl sosyalizmini temsil ediyorum”, diyen bölücü başı Apo, PKK’nın asıl hedefinin “KOMÜNİST TOPLUMUN KURULMASI” olduğunu ise açıkça anlatır:

Bizim ortamımızda sosyalizmin ve komünizmin ölçüleri egemendir. Sosyalizmde herkese emeği kadar verilir. Bu, parti (PKK) içinde de geçerlidir. BU, KOMÜNİST TOPLUMUN KURULUŞUNA KADAR DA GEÇERLİ OLACAKTIR.” (Tasfiyeciliğin Tasfiyesi, s.153)

PKK’nın organizasyon olarak geçmişi 1973′de “Ankara Democratic Patriotic Association of Higher Education” olarak başlamaktadır. Grup, bu dönemde büyük ölçüde öğrencilerden oluşmakta ve başında Abdullah Öcalan bulunmaktadır. Ankara’da kurulan organizasyon kısa bir süre içinde Güneydoğu Anadolu’ya taşınmış ve bölgedeki genç Kürtler arasında propaganda faaliyetlerinde bulunmuştur. 27 Ekim 1978′de Diyarbakır’ın Lice ilçesi Fis köyünde “Kuruluş Bildirgesi”ni düzenler ve adını Kürdistan İşçi Partisi olarak değiştirir. PKK, Bu bildirgeyle hareket alanını genişlettiğini de ilan eder ve yeni bir safha olan şehir eylemleri metotlarını uygulamaya başlar. Marksist, Leninist temelli etnik bölücü bir organizasyon olması sebebiyle sağ organizasyonlarla da çatışmaya girmiştir. Bu dönemde Başkan:Abdullah Öcalan, Başkan yardımıcısı:Cemil Bayık, Yürütme kurulu başkanı:Şahin Dönmez, Asker sorumlusu:Mehmet Karasungur, İstihbarat sorumlusu:Mazlum Doğan, Yürütme kurulu üyesi:Mehmet Hayri Durmuş, Yürütme kurulu üyesi:Kesire Yıldırım (Öcalan’ın eşi) idi.

PKK’nın çatışmaları sadece karşıt görüşlerin çatışması olmakla kalmayıp 30 Temmuz 1979′da Urfa Milletvekili Mehmet Celal Bucak’a düzenlenen suikastla PKK’yı devletle işbirliği içinde olmakla Kürtleri sömürmekle suçladığı aşiretlere de yönlendirmiştir. 1978-1982 yılları arasında devletin terörizm saydığı 43,000 olayın yaşandığı gerçeği altında, PKK Şehir Savaşı döneminde aktif bir yapıdadır. 12 Eylül 1980 büyük oranda Şehir Savaşı dönemini sona erdirse de organizasyonun eylem kabiliyetini ortadan kaldırmamıştır. Bunda 1979′da Öcalan’ın Suriye’ye geçmesi ve burada Dev-Genç’in temellerini attığı eğitim kamplarını kurması etken olması yatmaktadır. İhtilal’in ülke içindeki eylem alanını kapatması, sol görüşlü organizasyonların, Öcalan’ın Lübnan çağrısına cevap vermesine sebep olmuş. 1982-84 yılları Öcalan’ın organizasyonun yeniden şekillendirmesine yardımcı olmuştur.

1984 senesiyle PKK yeni bir yapıya bürünmüştür. Kendisine Mao’nun Halk devrimi yöntemini seçmiş ve Suriye’nin desteklemesiyle Güneydoğu Anadolu’da terör metotlarını uygulamaya başlamıştır.

15 Şubat 1999′da Abdullah Öcalan Kenya’da Güney Kıbrıs Rum Yönetimi pasaportu ile yakalanmasıyla birlikte örgüte çok ağır bir darbe vurulmuştur.

PKK nın hayat evresinin uzun süreli olması gelişimi süresince evrime uğramasına bağlıdır. PKK değişen ortama göre söylemini ve uyguladığı şiddet unsurlarını değiştirmiştir.

ASLINDA SÖZ FAZLA UZATMAYA GEREK YOK...KÜRTLER ADINA ÖZGÜRLÜK DİYEN BİR ÖRGÜTÜN EN FAZLA DA KÜRT KÖKENLİ VATANDAŞI KATLETMESİ NE ENTERESANDIR...AŞAGIDAKİ RESİMLERDEKİ KATLEDİLEN ÇOCUKLAR,BEBEKLER,MASUMLAR KÜRT KÖKENLİDİR.PKK'YI KÜRTLERİN TEMSİLCİSİ OLARAK GÖSTERİP SİYASET YAPMALARINA VE KAHRAMAN OLARAK LANSE EDİLMELERİNE GÖZ YUMMAK EN BÜYÜK HAİNLİKTİR...AYRICA BEBEK KATİLİYLE OTURUP PAZARLIK YAPMA GİRİŞİMLEİRNİN DE HİÇ BİR İZAHI VE SEBEBİ OLAMAZ...BU AÇIKÇA PKK'YI KÜRT KÖKENLİ VATANDAŞLARIMIZIN TEMSİLCİSİ GÖSTERMEK DEMEKTİR...BU YANLIŞA DÜŞMEK NE ÜLKEMİZİN NE DE KÜRT KÖKENLİ VATANDAŞLARIN ASLA YARARINA OLMAYACAK VAHİM BİR DURUMDUR...BU İŞİN İÇİNDE OLAN HERKES BU VEBALİN ALTINDAN ÖMÜR BİLLAH ÇIKAMAZ...TABİ BUNU BİLEREK VE BİLİNÇLİ OLARAK YAPMIYORLARSA...


















izlemek isteyenler için kan uykusu belgeseli 



28 Temmuz 2013 Pazar

SEVR ANTLAŞMASI




Wikipedi de nasıl anlatılmış bir bakalım.


Sevr Antlaşması, (Fransızca: Le Traité de Sèvres), I. Dünya Savaşı sonrasında İtilâf Devletleri ile Osmanlı İmparatorluğu hükümeti arasında 10 Ağustos 1920'de Fransa'nın başkenti Paris'in 3 km batısındaki Sevr (Sèvres) banliyösünde bulunan Seramik Müzesi'nde (Musée National de Céramique) imzalanmış antlaşmadır. Antlaşma imzalandığı dönemde devam eden Türk Kurtuluş Savaşı'nın sonucunda Türklerin galibiyetiyle, bu antlaşma yerine 24 Temmuz 1923'te Lozan Antlaşması imzalanıp, uygulamaya konduğundan Sevr Antlaşması geçerliliğini kaybetmiştir. Sevr Antlaşması 433 maddeden oluşmaktaydı.[1]


ÖNEMLİ MADDELERİ


  1. Sınırlar (madde 27-36): Edirne ve Kırklareli dahil olmak üzere Trakya'nın büyük bölümü Yunanistan'a, Ceyhan, Antep, Urfa, Mardin ve Cizre kent merkezleri Suriye'ye bırakılacak, İstanbul Osmanlı Devleti'nin başkenti olarak kalacak;
  2. Boğazlar (madde 37-61): İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile Marmara Denizi silahtan arındırılacak, savaş ve barış zamanında bütün devletlerin gemilerine açık olacak; Boğazlar'da deniz trafiği on ülkeden oluşan uluslararası bir komisyon tarafından yönetilecek; komisyon gerekli gördüğü zaman Müttefik Devletler'in donanmalarını yardıma çağırabilecek;
  3. Kürt Bölgesi (madde 62-64): İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerinden oluşan bir komisyon Fırat'ın doğusundaki Kürt vilayetlerinde bir yerel yönetim düzeni kuracak; bir yıl sonra Kürtler dilerse Milletler Cemiyeti'ne bağımsızlık için başvurabilecek
  4. İzmir (madde 65-83): Yaklaşık olarak bugünkü İzmir ili ile sınırlı alanda Osmanlı İmparatorluğu egemenlik haklarının kullanımını beş yıl süre ile Yunanistan'a bırakacak; bu sürenin sonunda bölgenin Osmanlı veya Yunanistan'a katılması için plebisit yapılacak;
  5. Ermenistan (madde 88-93): Osmanlı Ermenistan Cumhuriyeti'ni tanıyacak; Türk-Ermeni sınırını hakem sıfatıyla ABD Başkanı belirleyecek (Başkan Wilson 22 Kasım 1920'de verdiği kararla Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis illerini Ermenistan'a verdi.)
  6. Arap ülkeleri ve Adalar (madde 94-122): Osmanlı savaşta veya daha önce kaybettiği Arap ülkeleri, Kıbrıs ve Ege Adaları üzerinde hiçbir hak iddia etmeyecek;
  7. Azınlık Hakları (madde 140-151): Osmanlı din ve dil ayrımı gözetmeksizin tüm vatandaşlarına eşit haklar verecek, tehcir edilen gayrimüslimlerin malları iade edilecek, azınlıklar her seviyede okul ve dini kurumlar kurmakta serbest olacak, Osmanlı'nın bu konulardaki uygulamaları gerekirse Müttefik Devletler tarafından denetlenecek;
  8. Askeri Konular (madde 152-207): Osmanlı İmparatorluğu'nun askeri kuvveti, jandarma dahil 50.700 kişiyle sınırlı olacak ve ağır silahları bulunmayacaktı.[1][5] Türk donanması tasfiye edilecek, Marmara Bölgesi'nde askeri tesis bulunduramayacak, askerlik gönüllü ve paralı olacak, azınlıklar orduya katılabilecek, ordu ve jandarma Müttefik Kontrol Komisyonu tarafından denetlenecek;
  9. Savaş Suçları (madde 226-230): Savaş döneminde katliam ve tehcir suçları işlemekle suçlananlar yargılanacak;
  10. Borçlar ve Savaş Tazminatı (madde 231-260): Osmanlı İmparatorluğu'nun mali durumundan ötürü savaş tazminatı istenmeyecek, Türkiye'nin Almanya ve müttefiklerine olan borçları silinecek; ancak Türk maliyesi müttefiklerarası mali komisyonun denetimine alınacak;
  11. Kapitülasyonlar (madde 260-268): Osmanlı'nın 1914'te tek taraflı olarak fesh ettiği kapitülasyonlar müttefik devletler vatandaşları lehine yeniden kurulacak;
  12. Ticaret ve Özel Hukuk (madde 269-414): Türk hukuku ve idari düzeni hemen her alanda Müttefikler tarafından belirlenen kurallara uygun hale getirilecek; sivil deniz ve demiryolu trafiği Müttefik devletler arasında yapılan işbölümü çerçevesinde yönetilecek; iş ve işçi hakları düzenlenecek hükümlerini içeren bir antlaşmadır.

Şimdide Daha geniş bir şekilde ele alalım...

Sevr Antlaşması: (10 Ağustos 1920) Sevr Antlaşması, Birinci Dünya Savaşı’na son veren antlaşmadır. İtilâf Devletleri ile savaşta yenilmiş kabul edilen Osmanlı Devleti arasında 10 Ağustos 1920'de imzalandı. Fakat hiç uygulamaya girmemiştir.


Birinci Dünya Savaşı’nı kazanan İtilaf Devletleri, yenilgiye uğrattıkları Almanya Avusturya, Macaristan ve Bulgaristan ile derhal barış antlaşması imzaladıkları halde, Osmanlı Devleti ile yapacakları antlaşmayı Osmanlının nasıl paylaşılacağı konusunda kendi aralarında çıkan anlaşmazlıklar nedeniyle geciktirmişlerdir.









Sevr Antlaşması’na imza atan devletler


Osmanlı Devleti, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Belçika, Ermenistan, Yunanistan, Polonya, Hicaz, Romanya, Çekoslovakya ve Sırp-Hırvat-Sloven Devleti.



İtilaf Devletlerinin Osmanlı ile yapacakları antlaşmayı geciktiren sebepler



1- İtilaf Devletlerinin Osmanlı Devleti’ni kendi aralarında nasıl paylaşacakları konusunda tam karar verememeleri.



2- İzmir’in Yunanlılara verilmesi sebebiyle İngiltere ile İtalya arasında çıkan anlaşmazlık.

3- Türk milletinin işgal kuvvetlerine karşı gösterdiği tepki.

4- I.Dünya Savaşı sırasında İtilaf Devletleri arasında gizli paylaşım antlaşmaları yapılmıştı. Antlaşmaya göre, Boğazlar ve çevresi ile Doğu Anadolu Rusya'ya verilmişti. Ancak Rusya'nın savaştan çekilmesi ve İtilaf Devletlerine cephe alması. Boğazların yeni durumunun belirlenmesi. 



Yukarıdaki nedenlerden dolayı kesin barış anlaşmasının imzalanması gecikmiştir. Ancak Milli Mücadele'nin organize olmaya başlaması ve TBMM'nin açılması antlaşmanın hazırlanmasını hızlandırmıştır. 



Hazırlanan antlaşmanın metni, İtalya'nın San Remo kentinde yapılan konferansta sonra son şeklini aldı. İtilaf Devletleri antlaşma şartlarını bildirmek için Osmanlı Devleti'ni Paris yakınlarında yapılan barış konferansına davet ettiler (22 Nisan 1920). 



Sevr Antlaşmasını imzalayan Osmanlı heyeti: Rıza Tevfik, Damat Ferid Paşa, Hadi Paşa ve Reşid Halis.



Çok ağır şartlar içeren bir antlaşma taslağı hazırlanmıştı. Konferansa katılan Osmanlı heyeti antlaşma şartlarını görünce dehşete kapıldı. Antlaşma şartlarına itiraz ettiler. Ancak İtilaf Devletleri antlaşma şartlarını değiştirmeyi kabul etmediler. 



Osmanlı Devleti'ni barış antlaşmasını imzalamaya zorlamak için;


1 - Yunanlılar; Bursa, Balıkesir ve Edirne’yi işgal etti. 

2 - İngilizler; Bandırma ve Mudanya'ya asker çıkardı.



Bunun üzerine Osmanlı Devleti antlaşmayı kabul etmek zorunda kaldı. Paris'e gönderilen Osmanlı Heyeti Sevr Antlaşması'nı imzaladı (10 Ağustos 1920).



Önemli : Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti bu antlaşmayı tanımadı. Meclis "Misak-ı Millî"ye yemin ederek, Türk topraklarının parçalanmasına müsaade etmeyeceğini dünyaya ilân etti.



Sevr Antlaşması'nın Maddeleri


1.Sınırlar (madde 27-36): Edirne ve Kırklareli dahil olmak üzere Trakya'nın büyük bölümü Yunanistan'a, Ceyhan, Antep, Urfa, Mardin ve Cizre kent merkezleri Suriye'ye bırakılacak, İstanbul Osmanlı Devleti'nin başkenti olarak kalacak;


2.Boğazlar (madde 37-61): İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile Marmara Denizi silahtan arındırılacak, savaş ve barış zamanında bütün devletlerin gemilerine açık olacak; Boğazlar'da deniz trafiği on ülkeden oluşan uluslararası bir komisyon tarafından yönetilecek; komisyon gerekli gördüğü zaman Müttefik Devletler'in donanmalarını yardıma çağırabilecek;


3.Kürt Bölgesi (madde 62-64): İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerinden oluşan bir komisyon Fırat'ın doğusundaki Kürt vilayetlerinde bir yerel yönetim düzeni kuracak; bir yıl sonra Kürtler dilerse Milletler Cemiyeti'ne bağımsızlık için başvurabilecek


4.İzmir (madde 65-83): Yaklaşık olarak bugünkü İzmir ili ile sınırlı alanda Osmanlı İmparatorluğu egemenlik haklarının kullanımını beş yıl süre ile Yunanistan'a bırakacak; bu sürenin sonunda bölgenin Osmanlı veya Yunanistan'a katılması için plebisit yapılacak;


5.Ermenistan (madde 88-93): Osmanlı Ermenistan Cumhuriyeti'ni tanıyacak; Türk-Ermeni sınırını hakem sıfatıyla ABD Başkanı belirleyecek (Başkan Wilson 22 Kasım 1920'de verdiği kararla Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis illerini Ermenistan'a verdi.)


6.Arap ülkeleri ve Adalar (madde 94-122): Osmanlı savaşta veya daha önce kaybettiği Arap ülkeleri, Kıbrıs ve Ege Adaları üzerinde hiçbir hak iddia etmeyecek;

7.Azınlık Hakları (madde 140-151): Osmanlı din ve dil ayrımı gözetmeksizin tüm vatandaşlarına eşit haklar verecek, tehcir edilen gayrimüslimlerin malları iade edilecek, azınlıklar her seviyede okul ve dini kurumlar kurmakta serbest olacak, Osmanlı'nın bu konulardaki uygulamaları gerekirse Müttefik Devletler tarafından denetlenecek;

8.Askeri Konular (madde 152-207): Osmanlı İmparatorluğu'nun askeri kuvveti, 15.000'i jandarma olmak üzere 55.000 personelle sınırlı olacak, Türk donanması tasfiye edilecek, Marmara Bölgesi'nde askeri tesis bulunduramayacak, askerlik gönüllü ve paralı olacak, azınlıklar orduya katılabilecek, ordu ve jandarma Müttefik Kontrol Komisyonu tarafından denetlenecek;

9.Savaş Suçları (madde 226-230): Savaş döneminde katliam ve tehcir suçları işlemekle suçlananlar yargılanacak;

10.Borçlar ve Savaş Tazminatı (madde 231-260): Osmanlı İmparatorluğu'nun mali durumundan ötürü savaş tazminatı istenmeyecek, Türkiye'nin Almanya ve müttefiklerine olan borçları silinecek; ancak Türk maliyesi müttefiklerarası mali komisyonun denetimine alınacak;

11.Kapitülasyonlar (madde 260-268): Osmanlı'nın 1914'te tek taraflı olarak fesh ettiği kapitülasyonlar müttefik devletler vatandaşları lehine yeniden kurulacak;

12.Ticaret ve Özel Hukuk (269-414): Türk hukuku ve idari düzeni hemen her alanda Müttefikler tarafından belirlenen kurallara uygun hale getirilecek; sivil deniz ve demiryolu trafiği Müttefik devletler arasında yapılan işbölümü çerçevesinde yönetilecek; iş ve işçi hakları düzenlenecek.



Sevr Antlaşması’nın Önemi


1- Osmanlı Devleti’nin imzalamış olduğu son antlaşmadır.


2- Mebuslar Meclisinin onayından geçmediği için hukuken geçersiz bir anlaşmadır.


3- Misak-ı Milli’ye aykırı olması ve Türk milletinin bağımsızlığını tamamen ortadan kaldıran bir anlaşma olması nedeniyle TBMM tarafından tanınmamıştır.


4- Türk halkıda bu antlaşmaya hiçbir zaman onay vermemiş, düşmanla savaşarak işgalcileri Anadolu’dan atıp Sevr’in uygulanmasını engellemiştir.


5- Sevr Antlaşması, imzalandığı halde hiçbir zaman yürürlüğe girmemiştir.


6- Osmanlı Devleti fiilen sona ermiştir.


Sevr Antlaşması’nın Sonuçları


1- Sevr Antlaşması, Türk milletini asla umutsuzluğa sürüklemedi. Bilakis mücadele gücünü ve kararlılığını artırdı.


2- Sevr Antlaşması, Mebuslar Meclisi’nde onaylanmadığı için yasal dayanaktan yoksun kalmıştır. 


3- 19 Ağustos 1920 tarihinde toplanan TBMM, Sevr Antlaşması’nı imzalayanların ve onaylayanların vatan haini sayılmalarını kabul etti.


4- TBMM, Sevr Antlaşması’nı tanımadığını ilan etti.


5- Sevr Antlaşması Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra uygulamaya konulamayan tek antlaşmadır.



Sevr Antlaşması uygulamaya konulamaması bakımından hangi antlaşma ile benzerlik gösterir?


Sevr Antlaşması, 93 Harbi’nden (Osmanlı-Rus savaşı) sonra 1878’de imzalanan Ayastefanos Antlaşması ile uygulamaya konulamaması bakımından benzerlik gösterir.








TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ GENELKURMAY BAŞKANLIĞINDA SEVR ANTLAŞMASI


Damat Ferit Paşa hükümetinin bakanlarından Cemil, Reşit ve Fahrettin Beylerden oluşan bir Osmanlı heyeti Ahmet Tevfik Paşa başkanlığında, San Remo kararlarını almak üzere 11 Mayıs 1920'de Paris'e doğru yola çıktı. Osmanlı heyetine sunulan San Remo kararları Tevfik Paşa tarafından İstanbul hükümetine ulaştırıldığında Yunanlar Batı cephesinde 22 Haziran 1920'de taarruza başlamışlardı. Yunan taarruzu kısa bir süre içinde öyle büyük bir başarıya ulaştı ki 7 Temmuz 1920'de Spa (Belçika) Konferansı'nda İngiliz başbakanı Lloyd George "Artık Türkiye bitti." dedi. Dolayısıyla umutların çok yoğun olduğu İtilaf cephesinde San Remo barış şartlarının yumuşatılması yolundaki talebin kabul edilmesine imkan yoktu ve Türk talepleri reddedildi ve Türklere 27 Temmuz 1920'ye kadar cevap verme süresi tanındı.

San Remo Barış projesini görüşmek üzere 22 Temmuz 1920'de padişahın başkanlığında bir Şûray-ı Devlet (Saltanat Şurası) toplandı. Katılan üyelerden Rıza Paşa dışında herkes antlaşmanın imzalanması yönünde görüş bildirdi. Bunun üzerine Hadi Paşa, Rıza Tevfik(Bölükbaşı), Reşat Halis'ten oluşan bir heyet Paris'e giderek 10 Ağustos 1920'de Sevr Antlaşması'nı imzaladı.

Osmanlı Devleti ile İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan, ABD, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı(Yugoslavya), Japonya, Bulgaristan, Rusya, Ukrayna ve Gürcistan devletleri arasında imzalanan 433 maddelik Sevr Antlaşması'na göre;

1. İstanbul Türklerde kalacak; ancak azınlıkların hakları gözetilmezse Türklerden geri alınacaktı.

2. İstanbul ve Çanakkale Boğazlar'ı savaşta ve barışta tüm dünya gemilerine açık tutulacak ve boğazların denetimi uluslararası bir "Boğazlar Komisyonu" tarafından yönetilecekti. Bu komisyonun ayrı bayrağı, bütçesi ve özel bir polis gücü olacaktı.

3. Osmanlı gelirlerinin, Osmanlı savaş tazminatı ödeyebilecek duruma getirilebilmesi için uluslararası bir "Mali Komisyon" oluşturulacaktı. Osmanlı bütçesi bile bu komisyona sunulacaktı. Komisyonun izni olmadan iç ve dış borçlanma yapılmayacaktı. Osmanlı gelirleri önce İtilaf askerlerinin giderlerine, daha sonra İtilaf Devletleri'nin mütareke süresince yaptıkları masraflara ve en sonunda Osmanlı ihtiyaçlarına harcanacaktı. Kapitülasyonlar tüm devletler için uygulanacaktı. Osmanlı'nın kara ve denizlerinden tüm devletler yararlanacaktı. Gümrükler Mali Komisyon'un denetiminde olacaktı ve Türk topraklarından geçen araçlardan vergi alınmayacaktı.

4. Sınırları İngiltere, Fransa ve İtalya temsilcileri tarafından çizilecek olan İzmir Türklerde kalacak, ancak egemenlik hakkı Yunanların olacaktı ve Yunanlar şehri özel bir kurul aracılığıyla yönetecekti. Karadeniz'in kıyısında Midye'nin doğusundaki Podime'den, Marmara Denizi kıyısındaki Kalikratya'ya kadar uzanan çizginin batısında kalan topraklarla Bozcaada ve İmroz(Gökçeada) Yunanlara verilecekti.

5. Antlaşmanın yürürlüğe girmesinden itibaren 6 ay içinde İstanbul'da toplanacak İngiltere, Fransa, İtalya temsilcilerinden oluşan bir kurul Fırat Nehrinin doğusunda Ermenistan'ın güneyinde Suriye, Irak ve Türkiye arasında bir Kürt devleti oluşumunu saptayacaktı ve Osmanlı Devleti bu ilkeleri üç ay içinde yürürlüğe koyacaktı.

6. Türkiye, Ermenistan'ı bağımsız bir devlet olarak tanıyacak ve bu ülkenin sınırlarını ABD başkanı Woodrow Wilson çizecekti.

7. Adana ve Maraş üzerinden Mardin'e kadar uzanan çizgi güney sınırımızı oluşturacak bu sınırın güneyinde kalan topraklarla, Suriye Fransızlara verilecekti.

8. Osmanlı ordusu jandarma gücü de dahil 50.700 kişi olacaktı ve ordunun ağır silahları bulunmayacaktı.

9. Türkiye'de yaşayan her topluluk bir dil, din ve mezhep özgürlüğünü kullanabilecek ve azınlıklar her dereceden okul açabilecekti.

10. Osmanlı hükümeti geçerli neden olmaksızın hiçbir ulusun araştırmacılarını kazı çalışmalarında bulunmaktan yoksun bırakamayacaktı.

Sevr Antlaşması'nın yürürlüğe girebilmesi için taraf devletlerin yetkili kurullarınca onaylanması gerekiyordu. İşgal ve baskılar sebebiyle, Meclis-i Mebusan'ın faaliyetlerine 18 Mart 1920'de son verilmişti. Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisi ise antlaşmaya daha başından karşı çıktığı için Sevr Antlaşması onaylanmadı.