9 Ağustos 2013 Cuma

ERMENİ MESELESİ

WİKİPEDİ'DE NASIL ANLATILMIŞ BİR BAKALIM

Ermeni Sorunu, Osmanlı döneminden başlayarak Türkiye dönemine uzanan, Türk devletleriyle Batı ülkelerin arasında siyasi bir yaklaşımla ele alınan Ermeni konusudur.[1] Osmanlı döneminde Ermeni vatandaşların hakları olarak sunulan, daha sonra ise I. Dünya Savaşı'ndan sonra yaşanan Ermeni Kırımı'nın Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Ermenilerin devlet yönetimi tarafından kasıtlı ve emirler dahilinde öldürüldüğü ve bu sebeple olayların soykırım niteliğinde olduğu iddiası ile içeriği politik ve hukuksal açıdan karmaşıklaşan, bu yeni iddiaya ilişkin olarak ise Türkiye tarafından yapılan "karşı iddia" ya da "açıklama" ile bu ölümlere "sistemli bir devlet politikası değil, savaş koşulları, hastalıklar, iklim, bölgedeki çete ve aşiretlerin saldırıları ve Ermenilerin zorunlu göçünü kolaylaştıracak imkanların bulunmaması" gibi etkenlerin sebep olarak gösterilmesi ile bugünkü halini alan konudur.
Avrupa tarihinde kullanılan bu terim diplomatik çevreler ve zamanın popüler basını içinde Berlin Kongresi'nden başlayarak "Şark Meselesinde olduğu gibi Ermeniler'in Osmanlı İmparatorluğunda ki konumlarını ve benimsenen bakışı" ifade etmekteydi.[2] Ancak Ermeni meselesi "beraber yaşadıkları komşu toplumlardan korunması ve Ermenilerin hak ve özgürlükleri" anlamında öne sürülmekteydi.[2]

BAŞKA KAYNAKLARLA GERÇEKÇİ OLARAK İNCELEYELİM

Asya ve Avrupa kıtaları arasında köprü konumunda olan Türkiye, Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan boğazları, Ortaasya, Kafkasya ve Ortadoğu’daki doğal enerji kaynaklarının kesiştiği noktadaki jeopolitik konumuyla bütün dünyanın dikkatini çekmektedir.

Geçmişte Osmanlı devleti, bugün de Türkiye, bu jeopolitik ve jeostratejik konumundan dolayı çeşitli entrikaların çevrildiği bir alan olmuştur. Osmanlı devletini parçalayarak tarih sahnesinden silmek isteyen sömürgeci devletler, bu entrikalarında yüzlerce yıldır Türklerle dostça yaşayan Ermenileri kullanmışlardır.

Tarihte olduğu gibi günümüzde de, Ermeni toplumu üzerinden siyasi ve ekonomik çıkar sağlamaya çalışan ülkeler bulunmaktadır. Bazı ülkelerde Türkleri ve Türkiye’yi sözde soykırımla suçlayan anıtlar dikilmekte, bazı ülkelerde de soykırım iddiasını tanımaya yönelik kararlar parlamento gündemlerine getirilmekte, hatta kimi ülke parlamentolarında kabul edilmektedir. Gerçekte tarihçilere bırakılması gereken bu konular, siyasetçilerin elinde çıkar aracı haline dönüştürülmektedir.
Tarih boyunca Romalılar, Persler ve Bizanslılar tarafından Anadolu’nun bir yerinden diğerine sürülen, savaşlara itilen ve çoğu kez üçüncü sınıf vatandaş muamelesi gören Ermeniler, Türklerin Anadolu’ya girişlerinden sonra Türklüğün adil, insani, hoşgörülü, birleştirici anlayış ve inancından yararlanmışlardır. Bu ilişkilerin gelişme ve doruğa ulaşma çağı olan 19. Yüzyıl sonlarına kadar süren devir, “Ermenilerin altın çağı” olmuştur. Osmanlı devletinin çalışan, liyakatli, dürüst ve becerili her vatandaşına sağladığı imkanlardan gayr-i müslimler içinde en çok faydalananlar Ermeniler olmuştur. Askerlikten, kısmen de vergiden muaf tutulurken, ticarette, zanaatta, çiftçilikte ve idari işlerde yükselme fırsatını elde etmişler ve devlete bağlı, milletle kaynaşmış ve anlaşmış olduklarından dolayı "millet-i sadıka” olarak kabul edilmişlerdir. Bu çerçevede Türkçe konuşan, ayinlerini bile Türkçe yapan bu topluluktan devlet kademelerinde önemli görevlere yükselenler, hatta Bayındırlık, Bahriye, Hariciye, Maliye, Hazine, Posta-Telgraf, Darphane Bakanlıkları, Müsteşarlıkları yapanlar olmuştur. Hatta Osmanlı devletinin meseleleri üzerinde Türkçe ve yabancı dillerde eserler de yazmışlardır.
Ancak Osmanlı devletinin zayıflamaya başladığı dönemlerde, hemen her konuda Avrupa’nın müdahalesi baş gösterince, Türk-Ermeni ilişkilerinde de bir bozulma başlamıştır. Batılıların özellikle misyoner din adamı kisvesinde, Osmanlı devleti içine soktuğu provokatörlerin faaliyetleriyle Ermeniler; dini, kültürel, ticari, sosyal ve siyasi açılardan Türk toplumundan uzaklaştırılmaya çalışılmıştır. Böylece, çoğu defa Türklerin zararlı çıktığı trajik olaylar başlamış, Doğu Anadolu’da başlatılan ve İstanbul’a kadar yayılan isyan hareketlerinde binlerce Türk ve Ermeni hayatlarını kaybetmiştir.
Birinci Dünya Savaşı sırasında ise; Osmanlı askeri olarak düşmanlara karşı savaşan veya geri hizmetlerde çalışan Ermenilere karşılık, Ermenilerin önemli bir kısmı düşman kuvvetlerinin yanında Türklere karşı savaşmıştır. Cephe gerisinde de komitacı Ermeniler kadın, çocuk, yaşlı ayrımı yapmaksızın katliamlara girişmişler, yüz binlerce Müslüman’ın hayatına kastederek Doğu Anadolu’yu bir harabe haline çevirmişlerdir.
Devletin bunları yatıştırmak ve durdurmak için aldığı tedbirler istismar edilmiş ve dış devletlerin tahrik ve vaatleriyle Ermeniler, bin yıl refah içinde yaşadıkları ülkeyi parçalamaya çalışmışlardır.
Anadolu dışında kurulan Hınçak, Taşnak, Ramgavar, Hınçak İhtilal Komitesi, Silahlılar Cemiyeti, Ermenistan’a Doğru Cemiyeti, Genç Ermenistan Cemiyeti, İttihat ve Halas Cemiyeti ve Karahaç Cemiyeti gibi örgütler, halkı silahlı ayaklanmaya sevk etmişlerdir.
Osmanlı devleti, Birinci Dünya Savaşı içinde, Ermeni isyanının yoğun olduğu Doğu Anadolu’da, bir yandan cephede Rus ordularıyla ve Rusların yanında yer almış olan Ermeni kuvvetleriyle savaşmak zorunda kalmıştı. Diğer yandan da cephe gerisinde Türkleri katleden, Türk köy ve kasabalarını yakıp yıkan, ordunun ikmal tesislerine ve konvoylarına saldıran Ermeni çeteleri ile mücadele etmek zorunda kalmıştır.
Ayrıca hem cephede hem de cephe gerisinde savaşmak durumunda bırakılmasına rağmen, 9-10 ay, cephe gerisindeki önemli tehlikeyi “mahalli tedbirlerle” çözüme ulaştırmaya çalışmıştır. Bu arada, 24 Nisan 1915’te, cephe gerisinde faaliyette bulunan Ermeni komitecilerine yönelik bir operasyon yapmış ve vatana ihanet eden 2345 komiteciyi tutuklamıştır.
Komitecilerin dışında özellikle Rus sınırına yakın bölgelerdeki Ermeni halkın da devlete isyan halinde olduğunu görünce, son çareye başvurmuş ve bölgedeki Ermenilerden sadece isyan hareketine karışanları savaş bölgesinden alıp, ülkenin emniyetli bölgelerine “sevk ve iskâna”, o dönemdeki ifadesiyle “tehcir”e tabi tutmuştur. Bu uygulama ile aynı zamanda her şeyden önce cephe gerisinde iç savaş ortamında bulunan Ermeni halkın can güvenliği sağlanmıştır. Çünkü Ermenilerin bölgedeki Türklere yaptıkları katliam ve mezalimin karşılığını müslüman halk da vermeye başlamıştı.
Ermenistan ile bir takım siyasi ve ekonomik çıkarlar için Ermenileri kullanan bazı devletler, yer değiştirme uygulamasını ve 24 Nisan’daki tutuklamaları bir “soykırım” gibi göstermek ve dünya kamuoyunu bu konuda ikna etmek için yoğun bir propaganda faaliyetine girişmişlerdir(1).
Oysa Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Osmanlı devletini işgal eden devletlerden İngilizler, aralarında Osmanlı siyasi ve askeri liderleriyle önde gelen aydınların da bulunduğu 143 kişiyi “Ermeni olaylarında savaş suçu işledikleri” gerekçesiyle tutuklayarak Malta adasına sürmüş ve hapsetmiştir. Suçlamalarla ilgili olarak Osmanlı, ABD ve İngiliz arşivlerinde geniş çaplı araştırmalar yapılmıştır. Buna rağmen, Malta’daki tutuklular hakkında iftiraları kanıtlayacak deliller mahkemeye sunulamamıştır. Sonuç olarak Malta'daki tutuklular, kendilerine hiçbir suçlama dahi yöneltilmeden ve duruşma yapılmadan 1922'de serbest bırakılmışlardır.
Ancak Türkleri sözde soykırımla suçlama gayretleri durmamış; Malta’daki yargılama sürecinde İngiliz basınında Osmanlı Hükümeti’ni sözde soykırım ile suçlayan ve bu konuyu ispata yeltenen bazı uydurma belgeler yayınlanmıştır. Söz konusu belgelerin General Allenby komutasındaki İngiliz İşgal Kuvvetleri tarafından Suriye'deki Osmanlı Devlet Dairelerinde ortaya çıkarıldığı iddia edilmiştir. Ancak, İngiliz Dışişleri Bakanlığı tarafından sonradan yapılan soruşturmalar, İngiliz basınına verilen bu belgelerin İngiliz ordusu tarafından ele geçirilen belgeler olmayıp, Paris'teki Milliyetçi Ermeni Delegasyonu tarafından müttefik delegasyonlara gönderilen yazılar olduğu anlaşılmıştır(2).
Bütün bu gerçeklere rağmen, sözde soykırım iddialarını gündemde tutmak için olağanüstü gayret sarf eden Ermeni komiteleri, terör eylemlerine yönelmişlerdir. 1965'ten sonra, çeşitli ülkelerdeki Ermenilerin, Türkiye aleyhine başlattıkları karalama kampanyasıyla dünya ve Türkiye kamuoyunda varlığını hissettiren sözde Ermeni Sorunu, 1970'li yıllardan itibaren yurtdışındaki Türk temsilciliklerine yönelik terör eylemlerine dönüşmüştür.
Gurgen (Karekin) Yanikan adlı bir yaşlı Ermeni’nin 27 Ocak 1973'de ABD'nin Santa Barbara kentinde, Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar ile Konsolos Bahadır Demir'i katletmesiyle başlayan "Bireysel Ermeni Terörü", 1975'den itibaren tıpkı 1915 öncesinde olduğu gibi "Örgütlü Ermeni Terörü"ne dönüşmüştür. Yurtdışındaki Türk görevliler, diplomatlar, elçilikler ve kuruluşlarına yönelik Ermeni saldırıları, kısa sürede hızlı bir tırmanma göstererek yoğunluk kazanmıştır.
Ermeni teröründe, Türkiye’deki iç huzursuzluğun zirveye çıktığı 1979 yılından itibaren büyük bir artış gözlenmeye başlanmıştır. Ermeni teröristler, 21 ülkenin 38 kentinde, 39'u silahlı, 70'i bombalı, biri de işgal şeklinde olmak üzere toplam 110 terör olayı gerçekleştirmişlerdir. Bu saldırılarda 42 diplomatımız ile 4 yabancı hayatını kaybederken, 15 Türk ve 66 yabancı uyruklu kişi de yaralanmıştır(3).
Ermeni terör örgütleri, dış dünyanın tepkileri üzerine 1980’li yıllarda taktik değiştirerek, PKK terör örgütü ile işbirliğine girmişlerdir. 1984 yılında PKK sahneye çıkarılmış ve Asala-Ermeni terörü geri plâna çekilmiştir. Belgeler, Bekaa ve Zeli kamplarında ASALA ile PKK militanlarının birlikte eğitim gördüklerini ortaya koymuştur.
Türk güvenlik güçlerinin PKK terörü ile mücadelede başarı sağlamasının ardından Ermeni komiteleri, sözde iddialarını Ermenistan devletinin açık desteği ve Ermeni Diasporası aracılığıyla sürdürmeye devam etmektedirler. Çeşitli ülke parlamentolarından “sözde Ermeni Soykırımı”nı kabul eden yasaların ve önerilerin çıkmasını sağlamaya çalışarak, asılsız iddialarını dünya kamuoyuna kabul ettirmeye çalışmaktadırlar.
Amaçları, sözde iddialarını tüm dünyaya “tanıtmak”, Türkiye’yi bu temelsiz iddiaları “tanımak” zorunda bırakmak, sözde soykırımdan dolayı Türkiye'den "tazminat" ve "toprak" almak ve "Büyük Ermenistan" rüyasını gerçekleştirmektir.

Prof. Dr. Türkkaya AtaövUluslararası İlişkiler uzmanı. Türk akademisyen.
Uluslararası İlişkiler'in çeşitli alanlarında verdiği çok sayıda türkçe ve yabancı eserleri ile tanınmış bir Türk bilim adamıdır. Cumhuriyet ve Türksolu gazetelerinde yazmaktadır."Ermeni Sorunu" konusunda uzmandır. Bu konuda 78 adet kitap yazmıştır. Bu kitaplarında Osmanlı arşivinden ve diğer arşivlerden alınan kaynaklar ve istatistikler ile "Ermeni Soykırımı'nın meydana gelmediğini kanıtlamış ve 1984 yılında Fransa'daki "Orly Davası"nda "Onur Tanıklığı" yapmıştır. Ermeni Sorunu'nu çözmeyi kendine bir görev olarak seçmiş ve bu davası uğruna hayatını ortaya koymuştur. Bugün bu konudaki çalışmalarını onca tehtide rağmen devam etmektedir.
Sanat dergilerinde şiirler, yazıları ve denemeleri yayımlandı.
Ataöv, 40 yılı aşkın süre Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde öğretim üyeliği yapmış, Cumhuriyet gazetesinde ilk yazısı 1952 de cıkan Ataöv, o günden bu yana yerli-yabancı 97 dergi ve gazetede yazdı. Yazdıkları 20 dile cevrildi. Yüzlerce makalesi bulunan Ataöv, Türkiye dışında en fazla kitabı ve yazısı basılmış bilimcilerimizdendir.


5 Ağustos 2013 Pazartesi

HOCALI KATLİAMI


Wikipedi'de nasıl anlatılmış bir bakalım

Hocalı Katliamı, Karabağ Savaşı sırasında 26 Şubat 1992 tarihinde Azerbaycan Cumhuriyeti'nın Dağlık Karabağ bölgesindeki Hocalı kasabasında yaşanan ve Azeri sivillerin Ermenistan'a bağlı kuvvetler tarafından toplu şekilde öldürülmesi olayıdır.

"Memorial" İnsan Hakları Savunma Merkezi[1]İnsan Hakları İzleme Örgütü[2]The New York Times gazetesi[3] ve Time dergisine[4] göre katliamErmenistan'ın[5] ve 366. Motorize Piyade Alayı'nın[6] desteğindeki Ermeni güçleri[7] tarafından gerçekleştirilmiştir.[8] Ayrıca, Karabağ Savaşında Ermeni kuvvetlere komutanlık yapmış bugünkü Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan[9]ve Markar Melkonyan'ın aktardığına göre kardeşi Monte Melkonyan[10], katliamın Ermeni güçler tarafından yapılan bir intikam olduğunu açıklamıştır.[9][10]

İnsan Hakları İzleme Örgütü, Hocalı Katliamı'nı Dağlık Karabağ'ın işgalinden bu yana gerçekleşen en kapsamlı sivil katliamı olarak nitelendirmiştir.[2][11]

Azerbaycan Cumhuriyeti'nin resmî açıklamasına göre saldırıda 106'sı kadın, 83'ü çocuk olmak üzere toplam 613 Azerbaycan vatandaşı hayatını kaybetmiştir.[12]

Dağlık Karabağ bölgesinin en önemli tepelerinden birisinde olan Hocalı kasabası Ermeni güçleri için önemli bir askerî hedef niteliği taşımaktaydı.[10]. Kasaba Hankendi'le Ağdam'ı bağlayan yolun üzerinde bulunup bölgenin tek havalimanı için üs konumundaydı. İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün raporuna göre Hocalı kasabası Hankendi'ni top ateşine tutan Azerbaycan Silahlı Kuvvetleritarafından üs olarak kullanıldığı için Ermeni kuvvetler tarafından top ateşine tutulmaktaydı.[13]

Aralık 1991'de[13] Hankendi çevresinde yerleşen ve Azerilerin yaşadığı Kerkicahan kasabasının alınmasından sonra, Hocalı kasabası tamamen Ermeni ablukasında kaldı. 30 Ekim'den itibaren karayoluyla ulaşım kapanmış ve tek ulaşım vasıtası olarak helikopter kalmıştı. 20 Kasım 1991'de Hocavend semalarında Mi-8 helikopterin Ermeni kuvvetler tarafından vurulması ve sonuçda birkaç Azerbaycan devlet resmileri, Rus ve Kazak gözlemciler dahil 20 kişinin ölümünden[14] sonra, hava ulaşımı da kesilmişti. İşgalden önce 1991-1992 kış aylarında Hocalı sürekli olarak bombalanmıştır.[13] Hocalıdan çıkmış mültecilerin İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne söylediklerine göre, bazı durumlarda bombardımanlar açıkca sivil hedeflere karşı yönlendirilmiştir.[13] Saldırı öncesi, birkaç aydır kasaba elektrik ve gazdan yoksundu.[15]

936 km2'lik alana sahip, savaşdan önce 2.605 aileden ibaret 11.356 kişinin yaşadığı Hocalı kasabası 26 Şubat 1992 tarihinde yağmaya[kaynak belirtilmeli] maruz kalmış ve kasaba tamamen yok edilmiştir. Uzun süre cesetlerin alınması bile mümkün olmadı[16]. Kasaba Alef Hacıyev komutasındaki yaklaşık 160 hafif silahlı kişiden oluşan Özel Polis Gücü (OMON) birlikleri tarafından savunulmaktaydı.[9] İlaveten 200 kişilik savunma kuvveti mevcuttu.[13]

Ermeni güçleri 1992 yılının 25 Şubatı 26 Şubat'ta bağlayan gecede bölgedeki 366. Alayın da desteği ile önce giriş ve çıkışını kapadığı Hocalı kasabasında, Azeri resmî kaynaklarına göre, 83 çocuk, 106 kadın ve 70'den fazla yaşlı dahil olmak üzere toplam 613 sakin öldürülmüş, toplam 487 kişi ağır yaralanmıştır. 1275 kişi ise rehin alınmış ve 150 kişi ise kaybolmuştur. Cesetler üzerinde yapılan incelemelerde cesetlerin birçoğunun yakıldığı, gözlerinin oyulduğu, başları kesildiği görülmüştür. Hamile kadınlar ve çocukların da maruz kaldığı tespit edilmiştir.[17]

Eski ASALA eylemcilerinden Monte Melkonyan, Hocalı'ya yakın bölgede Ermeni askeri birliklere komutanlık yapmış ve katliamdan bir gün sonra Hocalı çevresinde gördüklerini günlüğünde anlatmıştır. Melkonyan'ın olümünden sonra, Markar Melkonyan kardeşinin günlüğünü Benim Kadeşimin Yolu (My Brother's Road) başlığıyla ABD'de çikardığı kitapta Hocalı katliamını şöyle tasvir ediyor [10]:

Bir gece önce akşam 11 civarında, 2.000 Ermeni savaşçısı, Hocalı'nın üç tarafındaki yüksekliklerden ilerleyerek, kasaba sakinlerini doğudakı açılışa doğru sıkıştırmışlar. 26 Şubat sabahına kadar mülteciler Dağlık Karabağın doğu yüksekliklerine ulaşmış ve aşağıdakı Azeri kenti olanAğdam'a doğru inmeye başlamışlar. Burdaki tepeciklerde yerleşen sivilleri güvenli arazide takip eden Dağlık Karabağ askerleri onlara ulaşmışlar. Mülteci kadın Reise Aslanova İnsan Hakları İzleme Örgütüne verdiği açıklamada "Onlar sürekli ateş ediyorlardı" diye konuşmuştu. Arabo'nun savaşçıları daha sonra uzun zaman kalçalarında taşıdıkları bıçakları kınlarından çıkarakak bıçaklamaya başlamışlar.
Şu anda yalnız kuru çimenden esen rüzgarın sesi ıslık çalıyordu, ve ceset kokusunu uçurması için bu rüzgar henüz erkendi.

Monte üzerinde kadınların ve çocukların kırılmış kuklalar gibi saçıldığı çimene eğilerek "Disiplin yok" diye fısıldadı. O bu günün önemini anlıyordu: bu gün Sumgayıt Pogromunun dördüncü yıldönümüne yaklaşıyordu. Hocalı stratejik bir amaç olmasından başka aynı zamanda bir öç alma eylemiydi.
Bugünkü Ermenistan cumhurbaşkanı ve savaş süresinde Karabağ'da Ermeni güçlerine kumandanlık yapmış Serj Sarkisyan'ın İngiliz araştırmacısı ve yazarı Thomas De Waal'a söylediklerine göre [9]:

Hocalıdan önce, Azerbaycanlılar bizim şaka yaptığımızı sanıyordu, Ermenilerin sivil topluma karşı el kaldırmayacaklarını sanıyorlardı. Biz bunu [stereotipi] kırmayı başardık. Ve olay işte bu. Ayni zamanda o delikanlıların arasında Bakü'den ve Sumgayıt'tan kaçanlarında olmasını anlamalıyız.
Ermenistan Maslahatgüzar'ı Movses Abelyan, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na Ermenistan Dış İşleri Bakanlığı tarafından takdim ettiği mektupda, Azerbaycan'ın olayı "utanmazcasına kullandığını" söylemiştir. Abelyan, eski Azerbaycan cumhurbaşkanı Ayaz Mutallibov'un Çek gazeteci Dana Mazalova ile yaptığı ve 2 Nisan 1992'de Rusya'nın Nezavisimaya Gazeta gazetesinde yayımlanan röportaja dayanarak, sivillerin kaçışını kolaylaştırmak amacıyla Karabağ'daki Ermenilerin açmış olduğu dağ geçidinden yerli halkın kaçışının Azerbaycan Halk Cephesi militanları tarafından önlendiğini savunmuştur.[18]. Ayrıca Abelyan, Ermenilerin Azeri sivillere beyaz bayrak ile kasabayı terketme çağrısında bulunduğunu söyleyen bir Azeri kadınının sözünden alıntı yapan İnsan Hakları İzleme Örgütü Helsinki Watch bölümünün Eylül 1992 raporuna dayanarak, gerçekten Azeri militanlarının kaçmaya çalışanları vurduğunu yazmıştır.[18]

Daha sonraki röportajlarda Mutallibov, Ermenileri kendi sözlerini bariz şekilde yanlış yorumlaması gerekçesiyle suçlamış ve sadece, "Azerbaycan Halk Cephesi Hocalı katliamının sonuçlarını kendi siyasi çıkarlarına kullandı" diye söylediğini vurgulamıştır.[19]

İlaveten, İnsan Hakları İzleme Örgütü İcra Direktörü, sivil ölümlere Karabağ Ermeni güçlerinin doğrudan sorumlu olduğunu, hem kendi raporu hem de Memorialın raporunun Azeri güçlerin sivillerin kaçışını engellediğine ve sivillere ateş açtığına dair argümanı destekleyen herhangi delilin içermediğini ifade etmiştir.[16]

İnsan Hakları İzleme Örgütü olayı Dağlık Karabağ Savaşı içerisinde yapılan en büyük katliam olarak nitelemiştir.[2]. Azerbaycan Parlamentosu 1994'te Hocalı'da yaşanan katliamı "soykırım" olduğunu ilan etti.[20]

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nin 31 üyesi (12 Türkiye, 8 Azerbaycan, 3 Birleşik Krallık, 2 Arnavutluk, 1 Bulgaristan, 1 Lüksemburg, 1 Yugoslavya Federal Cumhuriyeti, 1 Makedonya Cumhuriyeti, 1 Norveç, 1 Polonya) tarafından imzalanan, Ermenistan tüm Hocalıları öldürdüler ve tüm şehri harap ettiler ifadesinin de yer alan ve 19. yüzyılın başlarından beri Ermenistan tarafından Azerilere karşı işlenen soykırım olarak tanınmaya adım atılması gerektiğini bütün parlamento üyelere söyleyen 324 nolu bildiri yayımladı.[21].

2009'un Şubat ayında Kaliforniya Eyalet Alt Senatosu'nun üyesi Felipe Fuentes, Azerbaycan cumhurbaşkanı İlham Aliyev'e yazdığı mektupda Hocalı olaylarını Azeri katliamı şeklinde nitelendirerek, kurbanların ailelerine başsağlığını sunmuştur.[22]

Meksika Senatosu, 2011'de Hocalı olaylarını soykırım olarak tanımıştır.[23][24]

SİMDİ BASKA KAYNAKLARDAN İNCELEYELİM


1991 yılında Azerbaycan Parlamentosu’nun halktan gelen baskılar karşısında Dağlık Karabağ’ın özerk bölge statüsünü ilga etmesine karşılık Dağlık Karabağ Parlamentosu bir referandum düzenleyerek cevap vermiştir. Çoğunluğu Ermenilerin oluşturduğu bölgede referandum sonucunda Dağlık Karabağ Parlamentosu bağımsızlığını ilan etmiştir. 1992’de Sovyet birlikleri de bölgeden çekilmiştir. 


Hocalı’da gerçekleştirilen katliama giden süreçte, Ermenileri Rusların desteklediği yönünde ciddi bulgular bulunmaktadır. Ermeni gönüllülerden oluşan silahlı gruplar Karabağ’a yerleştirilmiştir. Ardından Gorbaçov, 25 Temmuz 1990’da yayımladığı bir kanun ile SSR (Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti) kanunları dahilinde olmayan silahlı grupların kurulmasını yasaklamış ve kanunsuz olarak saklanan silahlara el konulmasını sağlamıştır. Bu kanunla birlikte Azerbaycan’ın bütün bölgelerinde av silahları da dahil olmak üzere silahlar toplanmış, Dağlık Karabağ’da ise bu görev Rus askerleri tarafından yerine getirilmiştir. 1990 yılının Ağustos ve Eylül aylarında Ermeniler saldırılarını doğrudan Azerilere yöneltmeye başlamışlar, otobüs baskınları, yol kesme gibi terör eylemlerine kalkışmışlardır. 1990 yılı başlarında yaklaşık 186 bin Azeri, Ermenistan’dan Azerbaycan’a gitmeye zorlanmıştır. Ekim 1991’de ilk Azeri köyü Ermenilerce ele geçirilmiştir. Hocalı Katliamı, Rus askerlerinin desteğiyle 25–26 Şubat 1992’de Hocalı’ya ulaşan Ermeni kuvvetlerince gerçekleştirilmiştir. Rusya olaylarla ilgisinin olmadığını iddia etse de, Rus ordusuna ait 366. alayın 1991’in sonbaharından beri Ermenilerin safında savaştığı, alaydan kaçan dört askerce doğrulanmıştır.


10 bin nüfuslu Hocalı’da olaylar sırasında yaklaşık 3.000 Azeri bulunmaktaydı. Saldırıda ölenler hakkında verilen resmi rakam 613 kişi olmakla birlikte, katledilen toplam Azeri sayısının 1.300 kişi olduğu söylenmektedir. Saldırılar sırasında Hocalı’da yaşayan Ahıska Türkleri de evlerinde yakılarak öldürülmüştür. Kadın, çocuk ve yaşlılar da dahil olmak üzere siviller katledilmiştir. Katliamın ilk gecesinde sekiz aile bütün fertleriyle öldürülmüş, 700’den fazla çocuk anne ya da babasını kaybetmiştir. Yaralılar ise 1.000’in üzerindedir. Katliama tanık olan bir gazeteci, yaşananları şu şekilde aktarmaktadır: 


“Dağlık Karabağ’ın Hocalı kentinin düşüşünü bir gün boyunca yaşadım. Görüntülerle belgeledim ve video çekimleriyle bir günde 1.300 Azerbaycan Türk’ünün Ermeni çetecilerce öldürülüşünü bütün dünyaya duyurdum. Hocalı katliamı anlatılamaz bir vahşetti. Azerbaycan yönetimi ve Cumhurbaşkanı Ayaz Mütellibov, olayı dört gün boyunca kamuoyundan gizlemeye çalıştılar. Bütün Azerbaycan şok olmuştu. Ermeni bıçaklarından, kurşunlarından kurtulmayı başaranlar; kadınlar, çocuklar, ihtiyarlar karlı dağlarda tipi altında Agdam’a gelmeyi başardıklarında çoğunun ayakları donmuştu. Bazılarının ayakları ise kangrenden dolayı kesilmişti. Ermeniler vahşetin her türlüsünü sanki ibret olsun, örnek olsun diye yapmışlardı. İhtiyar dedelerin, yaşlı anaların yüzleri jiletlerle doğranmış, genç kadınların göğüsleri peynir gibi kesilmiş, bebeklerin kafa derileri yüzülmüştü. Hocalı ile Agdam arasındaki 12 kilometrelik orman boyunca cesetler dizilmişti.”


Gelişmelere seyirci kalan BM ve Batılı devletler, Ermenilerin yaptıkları katliamlara ve işgal hareketlerine ciddi bir tepki göstermemişlerdir. Ermenilerin Mayıs 1992’de Nahçıvan’a saldırmalarından sonra Türkiye 1921 Kars Anlaşması çerçevesinde bölgeyi korumak için askerî müdahalede bulunabileceğini açıklamıştır. Uluslararası toplum, ancak Ermenilerin nüfusu 60 binden fazla olan Kelbecer’e saldırmasıyla harekete geçti. BMGK, 822 sayılı kararı ile Ermeni kuvvetlerinin işgal altındaki topraklardan çekilmesini istedi, ancak bu sonuç vermedi. Kararın ardından AGİT bünyesinde arabuluculuk çalışmaları başlatıldı. 


1994 yılında iki taraf arasında ateşkes ilan edilmiştir. Savaş sonrası çözüme kavuşturulamayan bir diğer sorun da, ülke içerisinde yerinden edilen ya da sığınmacı durumuna düşen bir milyon civarı Azeri’dir. Bunların büyük bir çoğunluğu Azerbaycan sınırları dahilinde yaşamaktadırlar. Azerbaycan nüfusunun %10’undan fazlası ülke içinde yerinden edilmiş sığınmacılardan oluşmaktadır ki bu, kişi başına dünyada yerinden edilmiş en büyük nüfus hareketlerinden biri anlamına gelmektedir. Bu insanlar hâlâ Ermenilerce işgal edilen topraklarda bulunan evlerine geri dönmeyi beklemektedirler. Azerbaycan Cumhuriyeti’nde yaşadığı yeri terk etmek zorunda kalan veya başka ülkelerden Azerbaycan’a gelen Azerbaycan vatandaşları, Azerbaycan hükümeti tarafından “göçkün” olarak adlandırılmaktadır. Sorunlarına hâlâ kalıcı çözümler bulunamayan göçkünler; mesken, iş, yiyecek, sağlık, eğitim ve can güvenliği gibi birçok sorunla karşı karşıyadırlar. Bu kişiler Bakü ve çevresinde, zor koşullar altında çadırlarda, barakalarda, okul ve yurtlarda, pansiyonlarda, dükkanlarda, yük vagonlarında, hatta yol kenarlarında yaşam mücadelesi vermektedirler. 


Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Tarihçi Doç. Dr. Caner Arabacı
"Hocalı Katliamı bir savaş değil. Orada Azerbaycan güçleriyle savaşılmadı, sivil halk katledildi. Burada vahşet var" diyen Dr. Arabacı, yaşanan dramı sözün bittiği yer olarak tanımladı. Ermenistan'ın Azerbaycan ile savaşı ve devamında yaptığı katliamda maşa olarak kullanıldığını ifade eden Arabacı, "Vahşetin gerisindeki Rusya'yı görmeden Hocalı katliamı değerlendirilemez" dedi.
Hocalı Katliamı'nın Rusya'nın Kafkas politikasıyla ilişkilendirildiği zaman doğru anlaşılabileceğini söyleyen Doç. Dr. Caner Arabacı, "Hocalı Katliamı Ermenilerin Müslümanları yok etme operasyonu gibi düşünülmemeli. Çünkü bu katliamda katliama katılanın arkasında Rus zırhlı tugayı var. Orada küçük bir ermeni grup Ermenistan'ı kuruyor ve Ermenistan'ı büyütmeye çalışıyor. Ermeniler kendilerinden dört kat büyük Azerileri yok ediyor. Onun için asıl düşmanlık Ermenilere görülmemeli. Ermenistan, Hocalı katliamı'nda Rusya'nın Kafkas politikasında kullandığı bir maşa.Rusya'nın Kafkas politikası Kafkasya'yı ele geçirme ve ardından oradaki İslam nüfusu ortadan kaldırmak istemesidir. Stalin, altı Müslüman halkı hayvan vagonlarına yükleyerek farklı yerlere sürgün ediyor ve buraya Hristiyan nüfusun yerleştirilmesi için çalışıyor. Hocalı Katliamı'nda Ermenistan'ın bugünkü Cumhurbaşkanı ve Savunma Bakanı da var. Bu Azeri sivil halkı öldürme faaliyeti. Ama sadece Ermenilerin ortaya koyduğu bir faaliyet değil. Burada çocuk, kadın ve ihtiyar 613 kişi katlediliyor. Bunlar savaşçı değil bunlar Kafkas insanları. Önce öldürülüyor ardından vücutlarında çeşitli işkenceler yapılıyor. Yüzlerinde sigara söndürülüyor, kafası ve derisi yüzülüyor" diye konuştu.
"VAHŞET, RUSYA GÖRÜLMEDEN DEĞERLENDİRİLEMEZ"
Ermenistan'ın Rusya'ya gönüllü maşalık yaptığını ifade eden Arabacı, "Ermenilerin bu katliamı yapmalarındaki maksat Doğu Anadolu'dan Müslümanları kaçırma ve Ermenistan'a yer açmadır. Tabi bunun ardında Rusya duruyor. Sadece Azeri nüfus yok edilmiş, Müslüman Türk nüfus kaçırılmış olmuyor. Böylece Rusya'nın müttefiki ve tuttuğu maşası Hristiyan piyarcılığında bir halk yerleştirilmiş oluyor. Böylece Kafkaslar Hristiyan âlemi Rusya'nın kontrolünde Kafkaslara yerleştirilmiş oluyor. Birde setten Hristiyan duvar oluyor. O yüzden Hocalı katliamını Rusya'nın Kafkas politikasıyla birlikte değerlendirmek lazım. Ermenistan da bu konuda gönüllü maşa konumunda. Türkiye ile Rusya sınırında Türkiye ile Azerbaycan'ın arasına giren Anadolu'dan daha eski bir yerleşim yeri olan Karabağ olan bir Türk bölgesini işgal ederek devletleşmek olarak görüyor. Burada hedef Türkiye'dir ve Müslüman Türklerdir. Bunların aleyhine büyücek bir Hristiyan âleminin oluşması olacağı için Rusya destekliyor. Ermenistan'a bakıldığı zaman fevkalade zavallı, arada kalmış ve boğulan Rusya'nın desteğiyle yaşayan bir ülke konumunda. Geçtiğimiz yıllar Rusya 500 milyon dolar, Amerika ise 5 milyon dolar veriyordu. Bir ülke bu desteklerle yaşayamaz. Bu parasal destekler küçük çaplı destekli şirketlerin yaşamını sağlayacağı ölçekte paralar. Ermenistan kendi konumunu çok iyi görmesi lazım. Bu konumunda ne devlet olunur ne de uzun bir süre yaşanabilir. Ancak alet olarak yaşanabilir. Ermeni halkında da bu sıkıntı ve rahatsızlık hissediliyor. Türkiye'nin kapısını açıverseniz Ermenistan boşalacak durumda. Yoksulluk ve açlık var. Rusya yardımıyla sürekli ayakta kalmak imkansız. Hocalı katliamını Rusya'nın güneye inme ve Kafkaslara hakim olma düşüncesini sürdürme ve bu niyetini ortaya koymak olarak görmek lazım. Vahşetin gerisindeki Rusya'yı görmeden Hocalı katliamı değerlendirilemez" dedi.
"HER FIRSATTA MÜSLÜMANLARDAN KURTULMA OPERASYONU VAR"
Rusya'nın amacının buradaki Türk halkını yok etmek ve Kafkaslara hakim olmak olduğunu söyleyen Arabacı, Karabağ'ın Anadolu'dan eski bir Türk ve Müslüman yurdu olduğunu kaydetti.
Arabacı konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: "Katliamın nedeni Karabağ bölgesini boşaltmaya yönelik. Ermenistan Ruslar tarafından kurulduğu zaman orada 3 bin Türk köyü yüzbinlerce Müslüman Türk var. Birinci Dünya harbi başladığında bu bölgeden Azeri halk Osmanlı Devleti'ne doğru sürülmüş, kaçırılmış, öldürülmüş. Tarihte Müslümanlardan kurtulma operasyonu her fırsatta var. Sadece 1992'deki Hocalı Katliamı'nda öldürülen çocuk, kadın ve ihtiyar sayısı 613. Zaten çok eski olmadığı için medyanın televizyon kameralarının fotoğraf makinalarının olduğu bir dönem ve bu katliamın bolca çekimleri yapıldı. Fotoğraflara bakıldığı zaman saldırılarak öldürülen insanlar var. Bu saldıranların içinde Ermenistan'ın cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan da var. Öldürdükten sonra büyük bir işkence gözleniyor.İnsan tanımadığı insanı öldürdükten sonra neden işkenceye tutar? 2 milyonun üzerinde Azeri'de kaçırıldı ve bir daha buralara dönememiş. İslam ve Türk nüfus buralardan çekildi. İşkencenin mantığını da anlamak lazım. Ama oraları dağıtıp yakıp yıkmakla Ermenistan toprağı yapmak mümkün değil. Çünkü Anadolu'dan eski bir Türk yurdu orası. Hocalı da dahil Hocalının bulunduğu koridor köklü Türk nüfusunun yaşadığı bir yer. Anadolu'dan eski bir Türk yurdu. Peki bunu nasıl boşaltacaksınız? İşte insanları dehşete sokarak, korkutarak, Kısaca şiddet yaparak. Bu insanlık dışı olay Dünyanın gözü önünde yaşandı. Bu olay lanetlenmesi lazım. Lanetlenirken de sadece maşaların lanetlenmemesi lazım. Gerisindeki Rus plancılığının ve Kafkas politikasının da görülmesi lazım."
"HOCALI KATLİAMI DÜNYA'NIN AYIBI"
Hocalı Katliamında hem Ermenistan'ın hem de arkadaki sorun Rusya'nın kınanması gerektiğini belirten Arabacı, " Hocalı katliamı Dünyanın ayıbı. 1992'de yaşanan bu katliam sonrası milletin gözü önünde çekimler ve yayınlar yapılıyor. Ermenistan bu yayınlara insan kaçırma, nüfus boşaltma niyetinde olduğu için engel olmuyor. 21 yıldan beri bu olayı görmeme öldürülenler Müslüman olduğu için. Öldürenler Hristiyan olduğu içindir! Dünyanın bu yaşanan vahşeti görmeye başlaması lazım. Bu geç kalınmış olsa bile güzel bir şey. Bunu gördüğü zaman tarihe dönük bazı yanlışlar da düzeltilebilir. Maşalardaki gayri insani kabiliyette anlaşılabilir. Ama asıl Dünyanın bu tür safları kullanarak Kafkasya'da var olan nüfusu nasıl erittiğini görmek lazım. Asıl sorun orada. Kafkasya sorunu, Hocalı sorunu ya da Ermenistan sorunu değil. Asıl sorunu yani gerideki sorunu görmek ve kınamayı ona yöneltmek gerekir. Kınamalar güzel bir şey insanların insan olduğunu hatırlaması lazım. Bu şart" dedi.
"KATLİAMI ANLATMADAKİ EKSİKLİĞİMİZ ÇOK BÜYÜK"
Müslüman halka yapılan katliamların gerektiği kadar anlatılmadığına işaret eden Arabacı, "Kendisine yapılan zulümleri, işkenceleri ve katliamları bi heyet çekiyor ve bunlarla ilgili yaygara yapmıyor. Tarih boyunca Türk milletinde böyle bir yapı var. Mesela 1914'te bu bölgeden öldürülen, göçe zorlanan ve sürülen Müslüman halk 1 milyon kişi civarındadır. Bu göçte birçokları ölür, birçoklarının ayakları donar. Nahcivan bölgesinde dağlarda ot ve ağaç kabukları yiyerek yaşayan 200 bin insandan söz edilir. Onların hiçbiri anılmaz. Sadece 1914'te tehcir olayı yüzlere batırılır. İkisi aslında birbirinin devamı ve ayakları konumundadır. Azerilerin de Kafkasyadaki diğer Müslüman nüfusun da artık insan olduğunun hatırlanması lazım. Azerilerin ve diğer Müslüman Türklerin kendilerine yapılanları belgesel, film ve roman olarak dünya kamuoyuna duyurması lazım. Mesela Kafkasya'dan Stalin döneminde 1944'te sürülen dünyanın birçok yerine serpilmiş Ahıskalılar var. Hala yurtlarına dönemediler. Bunlarla ilgili doğru dürüst roman yok, belgesel yok. Sadece ufak tefek çalışmalar var. Yayınların yapılması lazım. Çünkü haksızlık devam ediyor. Bu haksızlığın durdurulması gerek" dedi.
HEDEFLENEN YER TÜRKİYE'DİR
Türkiye'nin Hocalı Katliamındaki katilleri bulması ve Azerbaycan'a sahip çıkması gerektiğini savunan Arabacı, "İnsana sahip çıkma insan haklarına sahip çıkma bir erdemdir. Bu Müslüman ya da Türk olduğu için değil bu zulüm insana yapıldığı için Türkiye'nin bu olaya sahip çıkması lazım. Türkiye'ye de bu yakışır. Birde bu olayın gerisinde Kafkaslar boşaltıldığı zaman saldırılacak yer Türkiye'dir. Hocalı Katliamı sadece orada öldürülen gariban ve kimsesiz insanlar olarak görülmemeli. Aslında öldürülenlerden maksat Türkiye'dir. Kafkaslar boşaltıldıkça hedeflenen yer Türkiye'dir. İşte bu durumda kastı ve niyeti görmek gerekir. Türkiye'nin kim olursa olsun insana yapılan zulmü karşısına alması lazım buna Hocalı Katliamı da dahil. Üstüne düşeni de Azerbaycan'a ve Hocalı Katliamına sahip çıkarak yerine getirmelidir. Bunun hem soykırım olarak belirtilmesini hem de bu soykırıma katılanlar Ermenistan'ın yönetiminde bunların deşifre edilerek sorguya çekilmesi ve de insanlık adına hesap vermeye zorlanması lazım. Türkiye bu konuda da rol alması gerekiyor. Türkiye sanki Ermenistan yönetimi içine karşı bir söylem geliştirmiyor gözüküyor. Yani Ermenistan ile Azerbaycan'ın arasını düzeltelim ve barışı sağlayalım düşünce ile ama katillerle de el sıkışıldığı zaman neticeye ulaşamazsın. Kanlı ellerle neticeye ulaşamazsınız. Türkiye'nin katilleri deşifre etmesi ve uluslararası mahkemelerde sorgulanması için çaba sarfetmesi lazım. Ermenistan ile coğrafi yakınlığımız ve tarihi bir geçmiş var. Rusya aradan çıkarılsa Ermenistan ile çok sorunumuz kalmaz. Ermenistan'ın maşalık sorunu sona erdirilse aramızda çok sorun kalmaz. İlişkiler geliştirebiliriz.

HOCALI'DA NE OLDU?
Ermeni güçlerinin 1991'in sonlarına doğru ablukaya aldığı Hocalı, 936 kilometre karelik alana sahip, 2 bin 605 ailenin, toplam 11 bin 356 kişinin yaşadığı bir kasabaydı. Aralık 1991'de Karabağ'ın başkenti olarak kabul edilen Hankendi şehrini işgal eden Ermenilerin bir sonraki hedefi, bölgenin tek havaalanına sahip ve stratejik önem taşıyan Hocalı'yı ele geçirmekti.
Hocalı'nın etrafındaki bütün köy ve yolları tek tek ele geçiren Ermeni güçleri, kasabanın diğer illerle karayolu bağlantısını kesti. Hocalı'nın diğer bölgelerle tek ulaşım bağlantısı olan helikopter ulaşımı, 28 Ocak 1992'de, Şuşa Ağdam seferini yapan helikopterin Ermeniler tarafından vurulmasıyla ortadan kalktı. Bu olayda, çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan 44 sivil hayatını kaybetti.
Ocak ayının başlarından itibaren elektrik enerjisi de kesilen Hocalı'nın savunması, sadece hafif silahlarla silahlanmış yerel savunma güçleri ve az sayıdaki milli ordu askerlerinden ibaretti. 25 Şubat 1992'den itibaren Hocalı'ya saldırıya başlayan Ermeniler, bölgede bulunan Sovyet Ordusu 366. Zırhlı Alayı'nın bütün araçlarını kullanarak, şehri iki saat boyunca top ve tank ateşine tuttu. Saldırıdan bir gün sonra ise hafızalardan yıllarca silinmeyecek olan "Hocalı Katliamı" yaşandı.
Resmi verilere göre, Hocalı Katliamı'nda savunmasız durumdaki 106'sı kadın, 83'ü çocuk olmak üzere toplam 613 Azerbaycan vatandaşı hayatını kaybetti. Katliamdan 487 kişi ağır yaralı olarak kurtulurken, Ermeni güçleri bin 275 kişiyi rehin aldı. Bunlardan 150'sinden haber alınamadı. Esirler yıllarca uluslararası kurumlardan gizli olarak köle gibi çalıştırıldı. Hatta esir kadınların fuhuşa zorlandığı haberleri alındı.
KATLİAMA ULUSLARARASI TEPİKLER
28 Şubat'ta gazetecilerden oluşan bir grubun helikopterle katliamın yaşandığı yere gitmesinin ardından katliama dair elde edilen fotoğraf ve görüntüler, yabancı basında geniş yer buldu.
14 Mart 1992 tarihli Fransız "Le Monde" gazetesi katliama dair, "Ağdam'da bulunan basın mensupları, Hocalı'da öldürülmüş kadın ve çocuklar arasında kafa derisi soyulmuş, tırnakları çıkarılmış üç kişi görmüşler. Bu, Azerilerin propagandası değil bir gerçektir" ifadelerini kullandı. Rus "İzvestiya" gazetesi ise 4 Mart 1992 tarihli sayısında "Kamera kulakları kesilmiş çocukları gösterdi. Bir kadının yüzünün yarısı kesilmişti. Erkeklerin kafa derisi soyulmuştu" ifadelerine yer verdi. Benzer tasvirler İngiliz, Ukrayna, Bulgaristan ve daha birçok yabancı medya organında da yer aldı.
Tüm dünyanın gözleri önünde meydana gelen Hocalı Katliamı'na, uluslararası kurumlar ise sessiz kalmayı tercih etti. BM Güvenlik Konseyi 1993'de 4 karar kabul etmiş olsa da, bu kararlar Hocalı Katliamı ile ilgili değil, "Ermenistan'ın Azerbaycan topraklarını işgal ettiğine" yönelikti.
Meksika Senatosu, Pakistan Senatosu, Kolombiya Parlamentosu, Çek Cumhuriyeti Parlamentosu Dış İlişkiler Komitesi, ABD'nin Teksas, New Jersey, Massachusetts, Georgia eyaletlerinde kabul edilen kararlarda Hocalı Katliamı "soykırım" olarak nitelendirildi.

Ermenilerin Hocali Katliami Belgesel


TRT belgeseli hocalı katliamı izlemek için tıklayınız